Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Talat Gözet, dünya gıda üretim potansiyelinin tüm insanları besleyebilecek olmasına karşın, adil olmayan dağıtım ve tüketim sisteminin sorunun en önemli parçalarından birini oluşturduğunu söyledi. Gözet, “Gıda güvencesini sağlamak ve sürdürebilmek, globalleşen dünyada ancak ulusal ve uluslararası işbirliği ile mümkün olacaktır” dedi.
16 Ekim Dünya Gıda Günü dolayısıyla yazılı bir açıklama yapan Türk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Talat Gözet, Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) kuruluş tarihi olan 16 Ekim’in her yıl farklı bir tema ile Dünya Gıda Günü olarak kutlandığını hatırlattı.
FAO’nun, kamuoyunun ve yetkililerin gıda ile ilgili üretim, beslenme, gıda güvenliği, açlık gibi konulara dikkatlerinin çekildiği Dünya Gıda Günü için bu yılın temasını; küresel iklim değişikliğine bağlı olarak, “gıda ve tarımsal üretimde yaşanacak değişimler” olarak belirlediğini vurgulayan Gözet, küresel iklim değişikliği nedeniyle yaşanan, kuraklık, tabii afetler ve yeni veya yeniden ortaya çıkan salgın hayvan hastalıklarının, gıda ve tarımsal üretimin önünde önemli bir sorun olduğunu bildirdi. Gözet, şöyle devam etti:
“Bugün dünya, küresel iklim değişikliği nedeniyle, hem hayvansal üretimde, hem de bitkisel üretimde önemli sorunlar yaşamaktadır. Küresel iklim değişikliğine neden olan sera gazlarının azaltılması yönünde ciddi önlemler alınmadığı takdirde, bu sorunlar çok daha yüksek düzeyde yaşanacaktır. Bu nedenle, acil olarak bir yandan sera gazları salınımının azaltılması için ciddi tedbir alınmalı ve bu tedbirlerin uygulaması için ciddi yaptırımlar uygulanmalıdır. Diğer yandan, değişen iklim koşullarına uyumlu bitkisel üretim ve yeni veya yeniden ortaya çıkabilecek salgın hastalıklara dayanıklı hayvansal üretim planlamalıdır. Bunun için, hiç vakit kaybetmeden, Ar-Ge çalışmaları hızlandırılmalı ve bu çalışmalara ayrılan mali kaynaklar arttırılmalıdır.
“Güvenli gıdaya erişim giderek zorlaşıyor”
Dünyada gıda fiyatlarındaki artış, son yıllarda istikrarlı bir şekilde devam etmektedir. Uluslararası örgütler önümüzdeki 20 yıl içerisinde temel gıda maddelerinin fiyatlarının iki katından daha fazla artabileceğini öngörüyor. Gıda fiyatlarının artışı elbette ki en çok yoksul kesimleri etkileyecek ve dünyadaki açların sayısı daha da artacaktır. İnsanların temel hakkı olan güvenli gıdaya erişimi sağlamak her geçen gün daha da zorlaşacaktır. Tüm dünyada insanların yaşamak, fiziksel ve mental gelişimlerini sağlamak için yeterli gıdaya ulaşmaları ve bu gıdaların sağlık yönünden güvenli olması, devredilemez ve ertelenemez temel hak olarak görülmesine rağmen açlığın, yetersiz ve dengesiz beslenmelerin neden olduğu ölümler, mental ve fiziksel bozukluklar ulusal ve uluslararası düzeyde trajik boyutlara ulaşmıştır. 10 milyon çocuk 5 yaşına ulaşmadan hayatını kaybetmektedir.
Çok çarpık ve adil olmayan dünyada yaşamaktayız. Dünya kaynaklarını doyumsuz bir şekilde tüketen belli zümreler aşırı beslenmeden dolayı sağlık problemleriyle uğraşırken, açlığın ve yetersiz beslenmenin pençesinde kıvranan 1 milyar insan açlıktan ölmezlerse bile yetersiz ve kirli su nedeni ile ölüm tehdidi altında yaşamaktadırlar. Yoksulluğa ve çevre şartlarına bağlı olarak insanlar yeterli gıdayı üretememekte veya satın alamamaktadırlar. Yaşanan doğal afetler, mali krizler, savaşlar ve politik sorunlar nedeniyle artan gıda fiyatları da bu duruma olumsuz etkilemektedir.
Aslında dünya gıda üretim potansiyelinin tüm insanları besleyebilecek olmasına karşın, adil olmayan dağıtım ve tüketim sistemi sorunun en önemli parçalarından birini oluşturmaktadır.
Yetersiz ve dengesiz beslenme sorunu
Dünyada yaşanan küresel krizler ülkemizde yıllardan beri var olan yetersiz ve dengesiz beslenme sorununu daha da artırmıştır. Ülkemiz nüfusunun yarısının yoksulluk sınırı altında, 1 milyondan fazla yurttaşımızın da açlık sınırı altında yaşadığı göz önüne alınırsa, açlık ve yetersiz beslenmeyi ulus olarak ne kadar derinden yaşadığımız ortaya çıkacaktır.
Bir toplumun gelişmişlik seviyesi, fertlerinin tükettiği hayvansal gıdaların miktarı ile doğru orantılıdır. Ülkemizde tüketilen et, balık, süt, yumurta gibi değerli protein kaynakları miktarının gelişmiş ülke verileri ile karşılaştırıldığında çok geride olduğu görülecektir. Ülkemiz geniş coğrafyası, iklim özellikleri ve üç tarafındaki denizleri ile hayvansal üretim açısından önemli bir potansiyele sahip olmasına rağmen yanlış tercihle uygulanan tarım politikaları nedeniyle hayvansal üretim geliştirilememektedir. Bunun sonucu insanlarımız dengeli beslenme için gerekli düzeyde hayvansal proteine ulaşamamaktadır. Dünyada yaşanan bu kadar büyük açlık tehlikesine rağmen ülke potansiyelinin değerlendirilerek hayvansal üretimin arttırılmaması bunun yerine, hayvansal protein açığının ithalat yolu ile karşılanmasının tercih edilmesi, ileride çok daha büyük açlık sorunlarını beraberinde getirecektir.
Gıda güvencesi kapsamında gıdaya yeterli ve dengeli bir biçimde ulaşmak tek başına yeterli değildir. Tüketilecek olan gıdanın insan sağlığını olumsuz yönde etkileyecek her türlü etkenden uzak üretilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda gıda güvencesi ve güvenliğinin sağlanmasında veteriner hekimlere önemli görevler düşmektedir. Gıda güvenliği ile ilgili riskin %90’ı hayvan kökenli gıdalardan kaynaklanmaktadır. Bunun yanında zoonoz hastalıklar riski nedeniyle, hayvansal kökenli gıdalar halk sağlığı açısından özel öneme sahiptir.
Gıda güvencesini sağlamak ve sürdürebilmek, globalleşen dünyada ancak ulusal ve uluslararası işbirliği ile mümkün olmaktadır.
Bu nedenle gelişmiş ülkelerin, uluslararası kuruluşların, STK’ların ve ulusal yöneticilerin, İklim değişikliğine sebep olan sera gazlarının salınımında kalıcı tedbirlerin alınması konusunda ve açlığın önlenmesinde daha samimi ve tutarlı olmaları gerekir.”
(6)