Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barbaros Özer, dünya nüfusunun 2050’de yaklaşık 10 milyara ulaşmasının beklendiğini hatırlatarak, “Bu kadar insanı tarlada yapılan üretimle, sokakta süt satarak beslemek mümkün değil. Bu anlamda gıda sanayine saldıran zihniyeti maruz görmek de mümkün değil” dedi.
Türkiye’de Tarım Öğreniminin 171. Yıl Dönümü dolayısıyla Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) tarafından düzenlenen “Türkiye’nin Hayvansal Üretimi Mevcut Durum ve Gelecek” sempozyumu, ikinci gün yapılan oturumlarla sona erdi.
Sempozyumun “Süt-Et Sanayi ve Sorunları” başlıklı oturumunda konuşan Prof. Dr. Barbaros Özer, süt sanayinin sorunlarını çiğ süt kalitesi, yem kalitesi, girdi maliyetlerindeki yükseklik ve kayıt dışı üretim olarak sıraladı.
Beslenme için gıda sanayi
Bir insanın yaşamı boyunca ortalama 30 ton gıda tükettiğini, 2050’ye kadar dünya nüfusunun 9,8 milyara ulaşmasının beklendiğini vurgulayan Özer, “Bazı kişilerin gıda sanayine saldırılarını maruz görmek mümkün değil. Bu kadar insan tarlada yapılan küçük çaplı üretimle, sokak sütü satın alarak beslenmeleri mümkün değil. Bu nedenle bu zihniyete karşı araştırmaya dayalı bilgileri halkın anlayacağı dille sunmamız gerekiyor” dedi.
Türkiye’de çiğ süt kalitesinin halen beklenen kalitede olmadığının altını çizen Özer, çiğ sütte bakteri sayısının ülke ortalaması olarak 500-600 binlerde olduğunu kaydetti. Süt sanayinin güven sorununa karşı tesislerini vatandaşlara, özellikle de annelere açmasını öneren Prof. Dr. Barbaros Özer, “Endüstrinin proaktif olması lazım” diye konuştu.
Yoğurtta dışkı kaynaklı bakteriler
Sokak sütünün yanı sıra evde yoğurt yapımının özendirildiğine de dikkat çeken Özer, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı desteği ile yürüttüğü Milli Yoğurt Kültürü Projesi kapsamında farklı bölgelerde yapılan yoğurtları alarak, bakterileri izole etmeye çalıştıklarını söyledi. Yoğurt üretiminde ticari olarak bilinen iki bakteri kullanıldığını, ancak alınan numunelerde bu bakterileri bulamadıklarını bildiren Özer, “Yoğurtlar tam bir maya kaynağı. Bu yoğurtlarda izole ettiğimiz bakterilerin yüzde 52’si dış kaynaklı bakteriler idi. Böyle bir ortamda televizyonlara çıkıp, ‘Evde üç parmağınızı sokup yoğurt yapın, probiyotik olsun’ demek, anlaşılır gibi değil” ifadelerini kullandı.
Çiğ sütün doğrudan satışı neden olmamalı?
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın tartışmaya açtığı çiğ sütün doğrudan halka arzına ilişkin düzenlemeye de değinen Özer, şunları kaydetti:
“Düzenleme görüşe açılınca bazı arkadaşlar yine televizyon televizyon dolaşıp, çiğ sütün daha besleyici olduğunu pompalamaya başladılar. ABD’de, AB’de çiğ süt satışının serbest olduğu söylendi. Bu doğru değil. ABD’de çiğ süt satışı 36 eyalette yasak, 11 eyalette serbest, 3 eyalette ise sınırlı serbest. İngiltere, Galler ve Kuzey İrlanda’da 1997’de çiğ süt satışına izin verilen çiftlik sayısı 570 iken, 2015’te bu sayı 100’e düştü. Çünkü çiğ süt satışı gerek bakteri sayısı, gerek diğer koşullar itibariyle çok sıkı kurallara bağlıdır.
Halen 20-30 milyon bakteriye rastlanan ülkemizde iki ineği olan çiftçinin bu koşulları yerine getirmesi mümkün değil. Ama maalesef küçük çiftçiyi sanayi karşısında korumak gerektiği savıyla, bu tür düzenlemeler zaman zaman gündeme taşınıyor.”
Beslenmede hayvansal ürünlerin önemi
Oturumda Et Sanayi ve Sorunları başlıklı bir sunum yapan Prof. Dr. Kezban Candoğan ise et ve et ürünlerinin sağlıklı diyetin önemli bir parçası olduğunu söyledi. AB’de hayvansal kaynaklı tüketimin, ülkemizde ise bitkisel kaynaklı tüketimin ağırlıkta olduğuna işaret eden Candoğan, “Hayvansal üretimi mutlaka artırmamız lazım” dedi.
Prof. Dr. Ayten Namlı da, Hayvansal Üretimde Atık Yönetimi sunumunda, hayvansal atıklarda kanatlıların ilk sırada olduğunu, ikinci sırada süt ineklerinin bulunduğunu bildirdi. Namlı, “Hayvanlara bağlı atıkların değerlendirilmesi, çevresel baskıyı azalttığı gibi ekonomik anlamda önemli bir kaynak da değerlendirilmiş olur” diye konuştu.
“Örgüt kirliliği var”
ZMO Başkanı Özden Güngör’ün moderatörlüğünde gerçekleştirilen Örgütlenme ve Destekler oturumunda Üretici Örgütleri sunumunu yapan Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Velioğlu, örgütlerin yetersizliği değil, “örgüt kirliliği” olduğunu söyledi. Süt ve Et Konseylerinin maddi gücü olmadığını, bu anlamda düzenleme yapılması gerektiğini vurgulayan Velioğlu, çiftçi tanımının bile bilinmediğini, tarımsal işletmelerin küçük ölçekli olduğunu kaydetti. “Yıllık kararnamelerle sektörü yönetemezsiniz” diyen Velioğlu, Et ve Süt Konseyi veya Tarımsal Ürünler Piyasa Düzenleme Kurumu oluşturulmasını önerdi.
Kissinger’ın sözü
Hayvancılık Destekleri konulu sunum yapan Prof. Dr. Emine Olhan da, tarım politikalarının her kişiyi ilgilendirdiğini belirterek, “Bitkisel üretimde şu üründe birinciyiz, ikinciyiz demekle olmaz, hayvancılık öncelikli olmalı. Hayvansal ürünler açısından açız. Siz karnınızı doyuracak gıdayı dışardan alıyorsanız, bağımsızlıktan söz edemezsiniz. İthal ettiğimiz hayvanları, ithal yemle besleyerek, 70-80 milyon insanı beslemeye çalışıyoruz” diye konuştu. Olhan, konuşmasını ABD eski başkanlarından Henry Kissinger’in “Eğer petrolü kontrol ederseniz ülkeyi kontrol edersiniz, gıdayı kontrol ederseniz nüfusu kontrol edersiniz” sözünü hatırlatarak tamamladı.
Zootekni Dernekleri Federasyonu Başkan Yardımcısı Dr. İsmail Mert de, Meslek Örgütleri başlıklı sunumunda, sürdürülebilir beslenme için tarım-sanayi entegrasyonunun sağlanması gerektiğini kaydetti. Mert, “Maksat örgüt kurmak değil, sorunun örgüt aracılığıyla çözümünü sağlamak olmalıdır. Aynı konuda çalışan çok fazla örgüt kuruluyor” ifadesini kullandı.
Oturumların ardından konuşmacılara Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gökhan Söylemezoğlu tarafından plaketleri takdim edildi.
(53)