13Et fiyatının arz talep dengesi içinde belirlendiğini vurgulayan Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Başkanı Tarık Tezel, et fiyatlarının düşmesi için yeterli hayvan kaynağına sahip olmanın önemini vurguladı. Tezel, tüm hayvansal protein ürünlerinin KDV’sinin sıfırlanması önerisinde de bulundu.
Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Başkanı Tarık Tezel, düzenlediği basın toplantısında, 21 Mayıs’ın Dünya Süt Günü olduğunu, önümüzdeki yıldan itibaren Çin’in takvimi ile uyumlu bir hale getirilerek 1 Haziran’da olacağını söyledi.
“Et fiyatı arz-taleple belirleniyor”
Et üretimi ve fiyatlarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan SETBİR Başkanı Tarık Tezel, şunları kaydetti:
“Türkiye’de yılda 1 milyon 173 bin ton kırmızı et üretiliyor. Bunun 1 milyon 60 bin tonu sığır, 113 bin 500 tonu koyun-keçi, kalanı manda eti. İhtiyacımız olan et ise 1 milyon 350 bin. Bu açık 400-500 bin hayvan ile kapatılıp piyasa rahatlatılabilir.
Et fiyatını asıl belirleyen ana unsur tüm ürünlerde olduğu gibi arz talep. Talebin yüksek olması fiyatı doğal olarak yükseltir.
Dünyada yılda toplam kırmızı et üretimi (domuz eti hariç) 83 milyon ton. Bunun 9 milyon tonu AB ülkelerinde, 1 milyon 173 bin tonu da Türkiye’de üretiliyor. Yani dünyadaki toplam (domuz hariç) kırmızı et üretiminin yüzde 1,5’i Türkiye’de gerçekleşiyor. AB’deki üretim ile kıyaslandığında ise bizim üretimimizin, onların üretiminin yüzde 14’ü seviyesinde olduğunu görüyoruz.
Kırmızı et tüketimi
Kişi başına yıllık (domuz eti hariç) kırmızı et tüketimi ABD’de 36 kilo, AB’de 18 kilo. Türkiye’de yılda kişi başına 15 kilo kırmızı et tüketiliyor. Dünya ortalaması ise 11 kilo. Uzmanlara göre, yetişkin bir birey günde 70 gram kırmızı et tüketmeli. Bu hesapla 80 milyonluk nüfusumuza göre yılda ortalama kişi başı 25 kilo kırmızı et tüketmemiz gerekiyor. Eğer TÜİK verilerine göre 54 milyon kişi olan çalışabilir nüfusumuzu dikkate alırsak yılda kişi başına tüketmemiz gereken kırmızı et miktarı 17,5 kilo oluyor.”
Süt tüketimi
Ülkemizde yılda 19 milyon ton çiğ süt üretildiğini, Tezel, süt üretimine ilişkin de şunları söyledi:
“17 milyon ton inek sütünü 5,5 milyon sağmal hayvandan elde ediyoruz. Sağmal koyun varlığımız ise 15 milyon baş. 4,5 milyon baş da sağmal keçimiz var.
Bu sütün yılda 9,2 milyon tonu, yani yüzde 48’i, Türkiye süt sanayi tarafından işleniyor. Buradan yılda 1,5 milyon ton içme sütü, 58 bin ton tereyağı, 650 bin ton peynir, 1,2 milyon ton yoğurt, 684 bin ton ayran ve 124 bin ton süt tozu üretiliyor.
Süt ürünleri ihracatımız ise 176 bin ton mertebesinde. Geçen yıl 323 milyon dolar değerinde süt tozu, peyniraltı suyu tozu ve peynir çeşitleri ihraç ettik.
Türkiye yıllık 19 milyon tonluk çiğ süt üretimi ile dünyanın 8. büyük üreticisi. Dünyada üretilen yıllık 800 milyon ton çiğ sütün yüzde 2,3’ü Türkiye’nin. AB 165 milyon ton, ABD 97 milyon ton, Rusya 31 milyon ton, Çin 40 milyon ton, Brezilya 27 milyon ton, Yeni Zelanda 21 milyon ton çiğ süt üretiyor. Türkiye’de üretilen süt miktarı, AB’de bir yılda üretilen 165 milyon ton sütün de yüzde 11’ine karşılık geliyor. Bu oranla Almanya ve Fransa’nın ardından, üyesi olmasak da AB’de üçüncü büyük süt üreticisiyiz. Fakat gelişmiş ülkelerde kişi başına yıllık süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketimi 300 litre. Bu miktar Türkiye’de ise 140 litre.”
“Üretim kapasitemiz tüketimin çok üzerinde”
SETBİR Başkanı Tarık Tezel, şöyle devam etti:
“Süt ve kırmızı et sektörlerinin paydaşları, halkımızın en kaliteli ve en hesaplı süt ve kırmızı et ürünlerine ulaşması için canla başla çalışıyoruz. Ancak tüketim miktarlarımız yeterli değil. Halbuki süt ve kırmızı et sektörlerimizde üretim kapasitemiz, bugünkünün çok üzerinde bir tüketimi karşılayabilecek seviyede.
Hedefimiz sütte, gelişmiş ülkelerin kişi başı yıllık süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketim miktarı olan 300 litreye, ette de yine gelişmiş ülkelerin kişi başı yıllık kırmızı et tüketimi miktarı olan 21 kiloya ulaşmak. Bu hedeflere ulaşmak için yeterli hayvan kaynağına sahip olabilmeliyiz. Ancak bugün Türkiye’de sütte ve kırmızı ette yeterli hayvanımız yok. Her yıl ortalama 50 bin baş süt sığırı, 50 bin baş ile 500 bin baş arasında değişen miktarlarda da besi sığırı ithal ediyoruz. Eğer kendi hayvan kaynağımızı geliştiremezsek bu ithalat yarın da devam edecek. Dolayısıyla her halükarda, bugün 80 milyon olan, 2023’te 84 milyon, 2050’de 93 milyon olması öngörülen nüfusumuzun süt ve kırmızı et kaynaklı hayvansal protein ihtiyacını karşılayabilmek için hayvan sayımızı artırmak, bunun için de hayvancılığa yatırım yapmak şart. Türkiye hayvancılıkta net ihracatçı, piyasa yapıcısı, yılda 50 milyar dolar gelir elde eden, 1 milyar dolar ihracat yapan, istikrarlı, verimli, rekabetçi bir ülke olabilir ise bunu başarabilir. Bu potansiyel ülkemizde mevcut.”
Yapılması gereken dört şey
Kaliteli ve hesaplı hayvansal protein kaynağı ile beslenme ve bunun sürdürebilmesi için yapılması gereken dört şey olduğunu vurgulayan Tezel, “Kayıtdışını ortadan kaldırmalıyız. Fiyat istikrarını sağlamalıyız. Arz-talep dengesini sürdürülebilir bir yapıya kavuşturmalıyız. Süt ve et ürünlerine yönelik bilgi kirliliğini gidermeliyiz” dedi.
“KDV sıfırlanmalı”
Kayıtdışılığın üç ayağı olduğunu belirten Tezel, şunları kaydetti:
“İlki mali kayıt dışılık ki bu vergi kaybına yol açıyor. İkincisi, kayıt dışı üretim ki bu üretim izlenemiyor, denetlenemiyor, ürünün hangi koşullarda üretildiği, insan sağlığı için tehlike oluşturup oluşturmadığı bilinemiyor. Üçüncüsü ise kayıt dışı faaliyet, hayvan yetiştiricisini de kayıt dışına itiyor. Bu durumda gerçek hayvan sayılarımızı bilemiyor, hayvan kaynağımızı izleyemiyoruz.
Bu kadar vahim sonuçlara yol açan kayıtdışı ile mücadele edebilmek için öncelikle tüm hayvansal protein ürünlerinin KDV’sini sıfırlayarak sosyal bir beslenme anlayışına geçmemiz gerekiyor. KDV sıfırlandığında, ürünün fiyatı aynı oranda ucuzlayacak. Ucuz ürün, tüketimi artıracak. Artan tüketim, kayıt içi ticareti büyütecek. KDV sıfırlandığında, kayıtdışına çıkmak artık bir avantaj sağlamayacağından, kayıtdışı çalışan da kayıt içine girecek. Kayıt içine girenden kurumlar vergisi ile gelir vergisi alma imkanı doğacak. Böylelikle sıfırlanmış KDV, vergi gelirinin de artmasını sağlayacak. Aynı olumlu etki, süt ve et üreticisinin kayıt dışından uzaklaşmasında, hayvan varlığımızın izlenebilirliğinin artmasında da kendini gösterecek.
Fiyat istikrarı, sektörlerimizin istikrar içinde büyümesi, hayvansal protein tüketiminin artırılması, dünya ile rekabet edebilir seviyeye gelebilmek için gerekli. Bu istikrara ulaşabilmek için ise daha yüksek düzeyde bir verimlilik programı yapmamız gerekiyor. Dünya pazarlarında rekabetçi bir Türkiye için de iç piyasada da tedarik zincirinin tüm halkalarında fiyat istikrarını sağlamak önemli.
Arz-talep dengesi
Arz-talep dengesini sürdürülebilir bir yapıya kavuşturabilmenin yolu, dünya pazarlarında rekabetçi olmaktan geçiyor. Böylelikle yurt içinde üretim istikrarını ve verimliliğini her zaman garanti altına alabiliriz. Sektör, ihracat ve depolama desteği ile teşvik edilir, Türk ürünlerinin marka değeri yurt dışında artırılırsa, hem iç piyasada istikrar sağlanır hem de yeni Gümrük Birliği düzenlemesine hazırlanmış oluruz.
Bilgi kirliliği
Üstesinden gelmemiz gereken en zorlu sorun bilgi kirliliği. Sektörlerimizin bir tane patronu var. O da her sabah okula gitmeden önce sütümüzü, akşam eve gelince etimizi tüketen bu memleketin çocukları. Ancak son yıllarda popülizm uğruna korku tacirliği yapılarak, bu çocukların annelerinin akıllarına şüphe tohumları ekiliyor. Bir gün et karalanıyor, diğer gün süt. Türkiye’nin bugününü besleyen, geleceğinin güvencesi olan sektörlerimiz, uluslararası normlar ve kalite kriterlerine göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin yasa ve yönetmelikleri uyarınca, bilimsel ve teknolojik gelişmenin ışığında üretim yapıyor.
Bakanlıklara çağrı
Ama üzülerek görüyoruz ki, iki asır önce Louis Pasteur tarafından keşfedilen, zararlı bakterileri yok edip sütü daha sağlıklı, dayanıklı ve uzun ömürlü kılan pastörizasyon yöntemini reddeden bir anlayış, tüketicimizin kafasını karıştırıp, dünyada yer edinmeye çalışan sektörlerimizi karalıyor. Bu yapılan yasaları hiçe saymak, bilimi reddetmek, sağlığa sırt çevirmek, halkımızı kandırmak ve gelecek nesillerin köküne dinamit koymaktır. İnanıyorum ki artık sessiz kalmamak, sektörün tüm meslek örgütleri, sivil toplum, gerçek bilim insanları ve basın mensupları ile birlikte bu karalama kampanyasına bir son vermek gerekiyor. Bu vesileyle Gıda Tarım ve Sağlık Bakanlıklarımızı da beslenme kültürümüze, halkımızın sağlığına, gıda güvenliğine sahip çıkmaya davet ediyorum.”
SETBİR Başkanı Tarık Tezel, kapalı yoğurt ve sütün sağlık yönünden eleştirilmesini de bilimsel bulmadığını vurguladı.
(14)