Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR), kayıt dışı ile mücadele için öncelikle tüm hayvansal protein ürünlerinde KDV’nin sıfırlanması talebinde bulundu.
Tarık Tezel başkanlığındaki Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba’yı ziyaret ederek, sektörde yaşanan sorunlar ve çözüm önerilerini içeren bir rapor sundu.
SETBİR Raporunda, süt ve kırmızı et sektörünün dört temel sorunu, “Kayıt dışılık, fiyat istikrarı ile arz-talep dengesinin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması, sektör ve halk sağlığı için tehdit haline gelen bilgi kirliliğinin önlenmesi, çiğ süt arzına ilişkin tebliğin yol açtığı sıkıntılar” olarak sıralandı.
“Fiyat istikrarına ihtiyaç var”
Süt ve kırmızı et üretiminin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için fiyat istikrarına ve en azından orta vadede fiyat ve maliyet parametrelerinin öngörülebilir olmasına ihtiyaç olduğu belirtilen raporda, fiyat istikrarı için iç tüketimin artırılması gerektiğine dikkat çekildi.
Süt ve et sektörlerinde üretim kapasitesinin bugünkünün çok üzerinde bir tüketimi karşılayabilecek seviyede olduğuna vurgu yapılan raporda, şunlar kaydedildi:
“Bunun için yeterli kaynak, teknoloji ve bilgi birikimimiz var. Ülkemiz yıllık 19 milyon tonluk çiğ süt üretimi ile dünyanın sekizinci, AB’nin üçüncü büyük süt üreticisi. Dünyada domuz eti hariç toplam kırmızı et üretiminin yüzde 1,5’i ülkemizde gerçekleşiyor. Türkiye’nin çiğ süt ve kırmızı et üretimi, dünya ve AB ölçeğinde ciddi bir seviyede.
Buna karşılık gelişmiş ülkelerde kişi başına yıllık süt ve eşdeğeri süt ürünü tüketimi 300 litre iken, bu miktar Türkiye’de 230 litre. Kişi başı yıllık domuz eti hariç kırmızı et tüketimi ABD’de 36, AB’de 18 kg iken Türkiye’de 15 kg.
Uzmanlara göre yetişkin bir birey günde 70 gram kırmızı et tüketmeli. Bu hesapla 80 milyonluk nüfusumuza göre yılda ortalama kışı başı 25 kg et tüketmemiz gerekiyor.”
“Hayvan varlığını geliştiremezsek ithalat devam eder”
Buna karşın Türkiye’de yeterli hayvan bulunmadığının altı çizilen SETBİR raporunda, “Her yıl ortalama 50 bin baş süt sığırı, 50 ile 500 bin baş arasında da besi sığırı ithal ediyoruz. Eğer kendi hayvan kaynağımızı geliştiremezsek, bu ithalat yarın da devam edecek. 2023’te 84 milyon, 2050’de 93 milyon olması öngörülen nüfusumuzun süt ve kırmızı et kaynaklı hayvansal protein ihtiyacını karşılayabilmek için hayvan sayımızı artırmak, bunun için de hayvancılığa yatırım yapmak şart” değerlendirmesine yer verildi.
“KDV düşürülmeli”
Kayıt dışı ile mücadele edebilmek için öncelikle tüm hayvansal protein ürünlerinin KDV’si sıfırlanarak “sosyal bir beslenme” anlayışına geçilmesini öneren SETBİR, süt sektöründe kayıt dışılığın yarattığı haksız rekabeti azaltmak ve süt arzı artışını tetikleyecek talebi artırabilmek için 3-5 yıllık bir süre için temel gıda maddesi olan süt ve süt ürünlerinde KDV 8’den yüzde 1’e (tam istisna olmak kaydıyla yüzde 0’a) düşürülmesini önerdi.
Et sektöründe ekonomik değer zincirinin perakendeye kadar olan halkalarında KDV oranı yüzde 1 iken, perakende satışta KDV oranının yüzde 8 olduğuna dikkat çekilen raporda, “Et fiyatlarının düşürülmeye çalışıldığı, halkımızın kırmızı et kaynaklı proteinle daha çok buluşması için uğraşıldığı bu dönemde tüketicimiz bu vergi yükünden kurtulmalıdır” denildi.
Bilgi kirliliği
SETBİR Raporunda, üstesinden gelinmesi gereken en zorlu sorunlardan birisinin de bilgi kirliliği olduğuna işaret edilerek, “Alanlarında uzman olmayan kişiler, basın yayın organları aracılığıyla ürünler hakkında bilgi kirliliği yaratmakta, tüketicileri yanlış yönlendirmekte, insanlarımızı tükettikleri ürünlerle sorunlu hale getirmekte, tüketicinin yeterli ve dengeli beslenme hakkını elinden almaktadır. Bir yandan yasalar ile belirlenmiş üretim şartlarını çarpıtarak, ticareti saptırıcı etki yaratan, kayıt dişiliği teşvik eden, bir yandan da insan sağlığı ile oynayan bu kişilere karşı önlem alınması her açıdan zorunlu hale gelmiştir” ifadelerine yer verildi.
Çiğ süt arzı
Çiğ süt arzına olanak veren tebliğin de sıkıntılı olduğu vurgulanan raporda, “Tebliğ, salgın hastalık riski ve toplum sağlığını tehdit edecek hijyen riskleri ile Türk Gıda Kodeksi’ne aykırılık gösterirken, haksız rekabete de neden olacaktır. Nitekim endişe ile gözlemliyoruz ki, 1 Ocak 2018’de yürürlüğe girecek tebliğe rağmen sahada uygulama başlamıştır” ifadeleri kullanıldı
(71)