Kasım 2016, oldukça şaşırtıcı bir gün olarak tarihe geçti. Televizyon yıldızı ve büyük iş adamı Donald Trump, Demokrat kanadın adayı Hillary Cliton’ı geçerek Amerika Birleşik Devletleri’nin 45. Başkanı oldu. Peki Donald Trump döneminde izlenecek politikalar, ABD gıda ve içecek endüstrisini nasıl etkileyecek?
New Food Magazine internet sitesi editörlerinden Roy Manuell, Donald Trump Başkanlığı’nın ABD’deki gıda ve içecek endüstrisini nasıl etkileyeceğini değerlendirdi.
Barack Obama döneminde neler oldu?
Barack Obama döneminde ABD’deki gıda politikasında önemli değişiklikler yaşandı.
Örneğin Haziran 2015’te trans yağlar yasaklandı. ABD’nin Gıda ve İlaç Dairesi olan FDA, kalp damar hastalıklarını önlemek amacıyla, kısmi hidrojene yağların kullanımından vazgeçilmesi için 3 yıl süre verdiğini açıkladı.
Bunun yanında çiftlik teşviklerinde reform yapıldı, ürünlerdeki tuz içeriği zorunlu olarak azaltıldı ve GDO etiket yasası geçirildi.
Gıda güvenliği düzenlemesi
Mevzuat açısından bakıldığında, Başkan Trump Obama’dan farklı düşünüyor. Obama döneminde yapılan reformları ‘mevzuat engelleri’ olarak değerlendiren Trump’ın, mevzuat ve yönetmelikleri hafifletme yönünde bir eğilimde olacağı tahmin ediliyor.
Seçim kampanyası döneminde söyledikleri, Trump’ın mevzuat konusundaki düşünceleri hakkında önemli ipuçları veriyor:
“Ülkemizin mevzuat sistemi tamamen bozuk. Seçilmemiş, güvenilmez ve yönettikleri insanlar hakkında hiçbir şey bilmeyen bürokratlar tarafından yazılan berbat kurallar var. Tüm yetki yasa koyucularda. Bu nedenle ülkemizin çiftçileri maliyetli, külfetli ve mantıksızca yönetmeliklere katlanmak zorunda kalıyor.”
Trump’ın söylemleri, önceki yönetimin Gıda ve İlaç Dairesi’ne daha önemli bir rol yüklemesinden de hoşnut olmadığını gösteriyor.
Trump, “Yasal sistemimizde reform yapmak için Kongre’yle çalışacağım. Devlet bürokratlarının gücünü azaltacağız. Yasaların hazırlanma süreçlerini daha şeffaf ve güvenilir hale getireceğiz. Herhangi bir yasanın uygun olup olmadığını belirlemek için rasyonel maliyet-kazanç testleri uygulanacak.”
ABD’li çiftçi ve tarım profesyonellerinin gücü arttırılacak
Trump tarafından benimsenen düzenlemelerin hafifletilmesi yaklaşımı ABD’li tarım profesyonellerine yeni bir özgürlük sunabilir.
Trump seçim kampanyası sırasında, gıda üretiminde ve ABD su temininde kullanılan pestisitleri düzenleyen Çevre Koruma Kurumu (EPA) ile tartışmış ve EPA düzenlemelerinin %70-80’ini ortadan kaldırmak istediğini söylemişti.
Bu yönde adımlar atılmasının ABD’li çiftçilere yeni bir güç ve yasal bir bağımsızlık sağlayacağı düşünülüyor.
Gıda güvencesi nasıl etkilenecek?
Seçimleri Trump’ın kazanmasının, gıda güvencesi zaafiyeti ve endüstrideki sürdürülebilirlik konusundaki çalışmaları etkileyeceği yönünde bazı endişeler de var.
Trump kampanyasında şunları söylemişti:
“Obama-Clinton dönemindeki aşırı iklim telaşına şiddetle karşıyım. Obama-Clinton ekibi, Amerikalı vatandaşların sırtına milyarlarca dolarlık çevresel yükler bindirdi, hiçbir çevresel fayda da elde edemedi.”
Trump’ın sözleri bir tarafa, bilimsel kanıtlara göre, sürdürülebilir tarım için istikrarlı, tahmin edilebilir bir iklime ve bol miktarda suya ihtiyaç var. Hızla artan nüfusla birlikte su konusunun önemi de artıyor.
İklim şimdiki hızında değişmeye devam ederse, dünya su kıtlığı krizleriyle karşı karşıya kalabilir. Bazı çevrelere göre su krizi Suriye’deki krize katkıda bulunan unsurlar arasında dahi yer alıyor. Paris Anlaşması’nda belirlenen hedeflere ulaşılmadığı müddetçe, bu kriz şiddetlenecek ve küresel gıda güvencesini riske atan kuraklık ve sel gibi felaketlerin önünü açacak.
Economist dergisinde yayınlanan verilere göre ABD de bu değişikliklerden ciddi şekilde etkilenecek. ABD’de her yıl üretilen bitkisel ve hayvansal ürünler ve deniz ürünleri, ekonomiye 300 milyar dolarlık bir katkıda bulunuyor. ABD’li çiftçiler küresel piyasadaki tüm tahılların neredeyse %25’ini sağlıyor. Özellikle canlı hayvan endüstrisi çok fazla miktarda enerji kullanıyor.
Trump iklim değişikliği konusunda kampanya dönemindeki yaklaşımını sürdürürse, hem küresel düzeyde hem de Amerika’daki gıda güvenliği riske girebilir.
ABD kuraklığın ciddi etkilerini halihazırda Kaliforniya’da görmeye başladı. İklim değişimi ile mücadele etmek için gerekli adımlar atılmazsa, işler daha kötüye gidebilir.
Önümüzdeki dönemde Trump yönetiminin Paris Anlaşması’na nasıl iştirak edeceği ve gıda güvencesini tehdit eden sorunlara nasıl yanaşacağı merak konusu.
Gıda ve içecek endüstrisinde neler bekleniyor?
NAFTA’nın (Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) tehlikeye girme ihtimaliyle birlikte, ABD gıda ve içecek piyasasında yatırımı olan bazı çok uluslu firmaların etkilenmesi bekleniyor.
Jefferies firmasından analist Martin Deboo; seçim sonrasında Nestlé, Danone ve Unilever gibi Avrupalı firmaların hisselerinde bir artış olmasını bekliyor.
NAFTA gibi tehdit altında olan bir diğer anlaşma da Trans Pasifik Ortaklığı (TPP).
Trump’ın TPP hakkında kullandığı şu ifadeler görüşünü net bir şekilde ortaya koyuyor.
“Planlandığı şekliyle TPP’ye şiddetle karşıyım. Ulusal çıkarların ve çiftçilerimiz dahil Amerikalı çalışanların lehine olan ticaret anlaşmaları yapmak için çok çalışacağım.”
Trump bu ifadesiyle, Mondelez ve PepsiCo gibi Güney Doğu Asya ve Çin gibi bölgelere yatırım yapan firmalar için kaygı verici bir görünüm oraya koydu.
Gıda endüstrisi için iyi haberler
Trump’ın düzenlemeleri geri alma yaklaşımı bazı çevreler tarafından olumlu karşılandı. Trump’ın ObamaCare olarak bilinen yasada değişiklik yapacağı tahminlerinden sonra, bazı büyük restoran zincirlerinin hisselerinde artış görüldü.
Şu bir gerçek ki, gıda hizmeti endüstrisindeki birçok firma, Trump Başkanlığı’nı en azından ticari açıdan bir fırsat olarak görüyor.
Trump dönemini kesin olarak tahmin etmek zor
Kampanya sürecinde net bir bildiri hazırlanmadığı için, Trump döneminin gıda ve içecek endüstrisi için tam olarak neler getireceğini kestirmek zor.
Roy Manuell, gıda güvencesi ve tarım konusunda çevresel açıdan sürdürülebilir yaklaşımın güç kaybedeceğini tahmin ediyor. Öte yandan bazı düzenlemelerin geri alınması ve çiftçi ve üreticilerin bağımsızlığı gibi konuların üzerinde durulması kuvvetle muhtemel.
Çok uluslu firmalar bazı gümrük vergileriyle karşılaşabilir. Politikaların belirlenmesinde ise sağlık ve beslenme unsurlarının öncelikli olmayacağı tahmin ediliyor.
(6)