Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF), Yaşayan Gezegen Raporu 2016 yayımlandı. Her yıl yer kürenin barındırdığının 1.6 katı doğal kaynağın tüketildiğine dikkat çekilen raporda, bu şekilde yaşamaya devam edildiği takdirde gıda, su ve enerji ihtiyacını karşılayabilmek için insanlığın 2030 yılında iki yer küreye ihtiyaç olacağını bildirildi.
WWF tarafından, iki yılda bir hazırlanan ve dünyanın mevcut durumunu özetleyen Yaşayan Gezegen Raporu yayımlandı.
Rapor, 1970-2012 yılları arasında omurgalı canlı popülasyonlarında (memeliler, balıklar, kuşlar, iki yaşamlılar, sürüngenler) ortalama yüzde 58’lik genel bir düşüş olduğunu ortaya koyuyor. Bu, karasal türlerin popülasyonlarında yüzde 38’lik, denizde yaşayan popülasyonlarda yüzde 36’lık, tatlı su popülasyonlarında ise yüzde 81’lik bir düşüş anlamına geliyor. Hiçbir önlem alınmaz ve bu gidişat devam ederse, 2020’ye kadar dünyadaki canlı popülasyonlarının yüzde 67’si tamamen yok olabilecek.
“Antroposen çağa girdik”
İnsan faaliyetleri nedeniyle eşi benzeri olmayan bir yıkım yaşandığını gözler önüne seren rapor, doğa ve doğanın insanlığa sunduğu hizmetlerin de artan risklerle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Bilim insanları, “Antroposen” adı verilen yeni bir jeolojik çağa girdiğimizi söylüyor. Bu çağda insan etkisiyle iklim hızla değişiyor, okyanuslar asitleniyor, canlı toplulukları yok oluyor ve bütün bu değişimler bir insanın yaşam süresi içerisinde ölçülebilecek bir hızla gerçekleşiyor.
Canlı yaşamını yok oluşa sürükleyen 5 büyük tehdit!
Yaşayan Gezegen Raporu 2016, canlı yaşamını tehdit eden beş büyük soruna dikkat çekiyor. Bunlar; Habitat kaybı ve bozulması, Türlerin aşırı tüketimi (hem hayvan hem bitki), Kirlilik, İstilacı türler ve hastalıklar ile İklim değişikliği olarak sıralanıyor.
Verilere göre, azalan popülasyonların karşı karşıya olduğu en yaygın tehdit, habitat kaybı ve bozulması. Habitat kaybının önde gelen nedenleri ise sürdürülebilir olmayan tarım uygulamaları, ormansızlaşma ve tatlı su sistemlerindeki değişiklikler. Ancak tehditler çoğunlukla birbirini etkiliyor; örneğin habitat bozulması ve türlerin aşırı tüketilmesi, bir türün iklim değişikliğine uyum sağlama yeteneğini riske atabiliyor.
Gidişatı tersine çevirecek 5 öneri
Yapılan son çalışmalar, insan faaliyetlerinin dünya üzerindeki yaşamı altıncı kez kitlesel bir yok oluşa sürüklediğini gösteriyor. Geçmişte milyon yılda gerçekleşen çevresel sistemdeki değişikliklere bağlı yok oluşlar, bugün bir insan ömrüne sığabilecek hızla gerçekleşiyor. WWF Yaşayan Gezegen Raporu 2016, bu gidişatı tersine çevirmenin daha doğru tercihler yaparak mümkün olduğunu vurguluyor ve beş çözüm önerisi sunuyor:
Doğal sermayenin korunması (Koruma alanlarının genişletilmesi gibi),
Adil kaynak yönetimi (Politik kararların gıda, su ve enerjiye adil erişimi desteklemesi gibi),
Mali akışların yeniden yönlendirilmesi (Finans kuruluşlarının kömüre değil sürdürülebilir enerjiye yatırım yapması gibi),
Üretim ve tüketim için dirençli piyasalar yaratmak (Sosyal maliyetlerin hesaba katılması gibi),
Enerji ve gıda sistemlerinin dönüştürülmesi (Yenilenebilir enerjiye geçiş gibi).
WWF’nin Tek Dünya yaklaşımı
Tüm bu önerilerin hayata geçirilebilmesi için ‘Tek Dünya Yaklaşımı’nı benimsemek gerekiyor. 2014’de yayımlanan Yaşayan Gezegen Raporu’nda türlerin popülasyonlarındaki genel düşüşün yüzde 52 olduğunu hatırlatan ve bu oranın iki sene içinde yüzde 58’e çıktığına dikkat çeken WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak “Türlerin yok olması yalnızca panda, kaplan ve deniz kaplumbağası gibi çok sevdiğimiz hayvanların yok olması anlamına gelmiyor. Biyolojik çeşitliliğin kaybolması bir ekosistemin çökmesine neden oluyor. Bu çöküş beraberinde temiz havayı, suyu, gıdayı ve iklim hizmetlerini de götürüyor. Bu yılki Yaşayan Gezegen Raporu, bu kötüye gidişi durdurmak için bize yol gösteriyor ve üzerimize düşen görevleri sıralıyor. Bunların başında gıda, enerji ve suya herkesin erişebildiği, biyolojik çeşitliliğin korunduğu, ekosistem bütünlüğünün güvenceye alındığı koşullar oluşturmak geliyor” dedi.
Yaşayan Gezegen Raporu’nun uyarılarını bir saat alarmına benzeten Baştak, “Bu uyarıları dikkate alarak harekete geçmemiz gerek. 21. yüzyılda insanların çözmesi gereken iki temel sorun var. Doğayı tüm biçim ve işlevleriyle korumak ve kaynakları sınırlı bir gezegende insanlar için adil bir yaşam alanı yaratmak. Zor ama iki sorunun da üstesinden gelecek bilgi birikimine sahibiz. Yeter ki sadece bir dünyamızın olduğunu ve bu dünyanın doğal sermayesinin de sınırlı olduğunu kabul edelim. Bu anlayışı benimsersek çözüm yolundaki en büyük adımı atmış oluruz” dedi.
Yaşayan Gezegen Raporu 2016
WWF’nin Raporu, vahşi yaşamın boyutlarını izlemek için Zoological Society of London (ZSL) tarafından sağlanan Yaşayan Gezegen Endeksi’ni kullanıyor. Söz konusu endeks, kaybolan veya kazanılan türlerin nüfus sayılarından ziyade, hem tek bir canlı topluluğunun büyüklüğünü hem de bu toplulukların bolluğunu ifade eden popülasyon büyüklüklerinin nasıl değiştiğini ortaya koyuyor.
Yaşayan Gezegen Endeksi, 3.706 omurgalı türe ait (balıklar, kuşlar, memeliler, iki yaşamlılar, sürüngenler) 14.152 popülasyonun izlenmesiyle elde edilen bilimsel veriler temel alınarak tasarlandı. 2014’te yayımlanan Yaşayan Gezegen Raporu’ndan sonra 668 türe ait 3.722 farklı popülasyon daha incelemeye alındı. Yaşayan Gezegen Raporu 2016’nın verileri, bu bilgilere dayanarak oluşturuldu.
Yaşayan Gezegen Raporu 2014, 1970-2010 yılları arasında omurgalı canlı popülasyonlarında (memeliler, balıklar, kuşlar, iki yaşamlılar, sürüngenler) ortalama yüzde 52’lik genel bir düşüş olduğunu ortaya koyarken, 2016 raporu bu oranın yüzde 58’e çıktığını belirtiyor.
Aynı zamanda Küresel Ayakizi Ağı (Global Footprint Network-GFN) araştırmasına da yer veren rapora göre, hâlihazırda, kullandığımız mal ve hizmetlerin üretimi için 1,6 dünyadan elde edilebilecek kaynak kullanıyoruz. Dünyanın bize sunduğu doğal sermayeyi, kendisini yenileyebileceğinden daha hızlı tüketiyoruz.
(6)